HAŞHAŞİ FEDAİLERİ
Cinayetler, insanlık kadar eskiye dayanır.
Dini literatürdeki ilk cinayet Hz. Âdem’in iki oğlu arasında yaşanmıştır.
Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürmesi ile cinayetler silsilesi başlamış olur.
Günümüze kadar sayısız işlenmiş cinayet mevcuttur. Bu cinayetlerin bir kısmı
çeşitli suikastlar neticesinde gerçekleşmiştir.
Suikastı bir
meslek haline getiren ve bu hususta çeşitli ritüeller oluşturan Haşhaşiler,
tarihteki ilk terör örgütüdür. Örgütün merkezi “Alamut Kalesi” olmuştur.
Oldukça dik ve sarp kayalıklar üzerine kurulan bu kalenin, güçlü bir savunması
vardı. Bu nedenlerle kalenin ele geçirilmesi asla mümkün olmamıştır.
Hasan Sabbah’ın
kurduğu bu örgüt, dönemin seçkinlerine ve yöneticilerine suikastlar
düzenlemiştir. Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk ve Kudüs Latin Kralı
Montferratlı Conrad haşhaşi fedaileri tarafından öldürülmüştür. Faaliyet
alanları Ortadoğu, Anadolu ve Avrupa olmuştur. Dönemin siyasi dengelerini ve
tarihin akışını değiştirecek suikastlar tertip etmişlerdir. 3.Haçlı Seferi
sırasında haçlılara ve tapınak şövalyelerine de suikastlar düzenlemişlerdir.
Batı’da suikastçı anlamında kullanılan “assassin” kelimesinin, “haşhaşin”
kelimesinin haçlı franklar tarafından batı dillerine taşındığı ve böylece
türediği düşünülür.
Uzak yakın demeden Hıristiyan lordlarına ve
Müslüman prenslerine suikastlar düzenleyen haşhaşiler, dönemin birçok
yöneticisinin kalbine korku salmıştır. Suikastı, Eyyubilere, Selçuklulara,
Abbasîlere, Tapınak Şövalyelerine ve Haçlılara karşı siyasi yaptırım aracı
olarak kullanmışlardır. Sanılanın aksine kurbanlarının büyük bir bölümünü
Müslümanlar oluşturmuştur. Seçtikleri kurbanlar istisnasız, mevcut düzenin
yöneticileri ve önderleri olmuştur. Hükümdarlar, generaller, vaizler ve önde
gelen din adamları. Hiçbir zaman kendi halinde yaşayan sıradan insanlara zarar
vermemişlerdir.
Bizim burada üzerinde duracağımız nokta, haşhaşi fedailerinin eğitilmesi, öldürme
yöntemleri ve fedailerin reislerine olan fanatik bağlılıkları ve
itaatkârlıkları olacaktır. Haşhaşileri dönemin korkulur bir askeri ve siyasal
gücü yapan şey kuşkusuz haşhaşi fedaileridir. Çünkü fedaileri reislerine
bağlayan teslimiyet ve itaatkârlık bağları öylesine kuvvetlidir ki, Reis
emrettikten sonra ne kadar zorlu ya da tehlikeli olursa olsun büyük bir şevkle
üstlenmeyecekleri hiçbir görev yoktur. Peki, fedaileri reislerine bu kadar
bağlı kılan şey nedir? Kalelere girmek mümkün olmadığından bu konu hakkında
efsanelere kadar giden, gerçekliği asla bilinemeyecek çeşitli hikâyeler
anlatılmıştır. Bu bilgilerden gerçeklik süzgecinden geçebilenleri burada
aktaracağım.
Çok güvenilir
kalelerde fedai olacak çocuklar küçüklükten itibaren yetiştirilirdi. İleride
kamuflaj sağlaması için çeşitli diller öğretilir ve çocuklara öğretmenleri
tarafından, reislerinin tüm söz ve emirlerine uymaları gerekliliği çeşitli
yollarla aktarılırdı. Fedailer birini öldürme emrini almak için reisin huzuruna
çıkana kadar öğretmenleri dışında hiç kimseyi görmez ve hiç kimseden emir
almazlardı. Reis, fedailerin kendisine tanrıya tapar gibi tapmalarını sağlamak
için çeşitli metotlar kullanır ve vaatlerde bulunurdu. Bu metotlar sonucunda
fedailer reisleri için ölmeyi yaşamaya tercih ederdi. Eğitimlerinin sonunda
fedailer reislerini ilahi bir kişiymiş gibi görürlerdi. Ondan gelecek emri
yerine getirmek onlar için, cennetin kapısını açacak anahtar gibiydi. Reis,
öldürme emrini vermek için fedaiyi huzuruna çağırır ve fedaiye suikastta
kullanılacak hançeri kendi eliyle verirdi. Suikast silahı her zaman hançer
olmuştur. O zamanlar kullanılmakta olan yay, arbalet ve zehir gibi daha
güvenilir silahlar kullanılmamıştır. En sıkı korunan hedefleri ve en tehlikeli
saldırı biçimini tercih etmişlerdir. Reis tarafından cennet ile müjdelenen
fedai, aldığı hançer ile birlikte suikastı gerçekleştirmek için yola koyulurdu.
Belirlenmiş kurbanı etkisiz hale getiren haşhaşi fedaisi, ne kendisi bir kaçma
girişimde bulunur, ne de onu kurtarmak için bir başka fedai bir hamlede
bulunurdu. Aksine, bir görevi sağ olarak tamamlamak bir utanç kaynağı olarak
görülmekteydi.Çünkü haşhaşiler suikasttan sonra öldürülüp şehit olmayı yaşamaktan üstün tutuyordu.Ve böylece reisleri tarafından vaat edilen cennete girmeye hak kazanacaklarına inanıyorlardı.
Ortaçağ’a
suikastları ile damga vurmuş haşhaşi fedailerinin reislerine bu kadar bağlı
oluşu, tarih boyunca her kumandanın askerlerinden beklentisi olmuştur. Reis, bu
bağlılığı sağlamayı kendisini ilahlaştırarak başarmıştır.
Tuna ÜZER
tunauzer@gmail.com
tunauzer@gmail.com