7 Nisan 2013 Pazar

NAZİ TOPLAMA KAMPLARI VE GAZ ODALARI


NAZİ TOPLAMA KAMPLARI VE GAZ ODALARI

Adolf Hitler’in 1933 yılında Almanya Şansölyeliği’ne seçilmesinden sonra Yahudilerin haklarını kısıtlayıcı uygulamalara başlanmıştı. Hitler, birçok konuşmasında Alman bekası için Yahudilerin bir engel teşkil ettiğini belirtmiş ve Yahudileri hedef göstermişti. Hitler’in hayali olan 3.Reich’ta yani Alman dilini konuşan halklardan oluşan Büyük Alman İmparatorluğu’nda Yahudilere, saf Alman Irkı’nı bozacak hiçbir etnik gruba ve bu hedefe ulaşmada engel teşkil edecek bir etkene yer yoktu. Bu sebeple Yahudiler, Çingeneler, akıl hastaları ve Nazi Rejimi muhalifleri sistemli bir şekilde etkisiz hale getirilmişti. Günümüzde birçok insan, Nazilerin yalnızca Yahudileri katlettiği yanılgısındadır. Oysaki Nazi katliamının kurbanları arasında Çingeneler ve Alman ırkın saflığına tehdit olduğu düşünülen özürlü ya da akıl hastası olan Almanlar da vardı. Bu sistemli yok edişte milyonlarca insan öldürülmüş, bu insanların çok büyük bir kısmı toplama kamplarında, fırınlarda ve gaz odalarında imha edilmişti.

Naziler, işgal ettikleri ve müttefiki olan ülkelerdeki Yahudileri kalacakları herhangi bir yerin bulunmadığı kenar mahallelere sürmüştü. Yahudiler o dönemde sarı bir yıldızla işaretlenmiş olarak dolaşmak zorundaydı. Bu yöntemle Yahudiler diğer insanlardan ayırt ediliyordu. Nazilerin işgal ettiği Polonya’nın bütün büyük şehirlerinde kenar mahalle gettoları kurulmuş; Alman, Avusturyalı ve Çek Yahudiler de buralara gönderilmişti. Gettolara getirilenler daha sonra trenlerle toplama kamplarına götürülmüştü.


İlk toplama kampı 1933 yılında Münih yakınındaki Dachau kentinde inşa edilmişti. Bu kamp ilk başta sırf siyasi tutukluları yani Nazi Hükümeti’ni rahatsız eden sosyal demokratları, pasifistleri ve diğer Nazi aleyhtarı entelektüelleri ortadan kaldırma amacıyla inşa edilmişti. Fakat daha sonra bu kamplar, Nazilerin istemedikleri diğer grupların ve elbette ki Yahudilerin mezarı olmuştu. Savaşın sonuna kadar 20 küsur ana kamp ve bunlara bağlı yüzlerce küçük kamp kurulmuştu. Hitler ve yandaşları katliam fikirlerini savaşın sonu belirsizleşmeye başlayınca uygulamaya sokmuştu. Buna “Son Çözüm” diyorlardı.


Hitler, Berlin’de 30 Ocak 1940 yılında yaptığı konuşmada toplama kamplarını kendilerinin icat etmediğini ve bu yöntemi İngilizlerden aldıklarını söylemişti. Hitler’in o konuşması şöyleydi;
Bu savaşın faturası kadınlara ve çocuklara kesilmesin diye ağlıyorlar. İngiltere ne zamandan beri kadınları ve çocukları düşünüyor? Hâlihazırda bize karşı uygulanan bu bütün kuşatma savaşı bile kadınlara ve çocuklara karşı uygulanan bir savaştan başka bir şey değil, aynen Boer Savaşı zamanındaki gibi. Savaşta toplama kampları icat edilmişti. İngiliz aklı bu fikre hayat verdi. Biz sadece bunu ansiklopedilerden okuduk ve çok önemli bir farkla kopyaladık. İngiltere kadınları ve çocukları bu kamplara kapattı. O zaman 20 binden fazla Boer Kadını acılar içinde öldü.”

Hitler’in toplama kamplarını kendilerinden önce İngilizlerin kullandığı görüşü doğrudur. İngilizler 1899–1902 yılları arasında 500.000’lik bir kuvvetle Güney Afrika’yı işgal edip, buradaki Boer kadınlarını ve çocuklarını toplama kamplarına kapatmıştı. Bu kamplarda 27,927 Boer kadın ve çocuk ölmüştü. Bunlardan 24.000’i 16 yaş altındaki çocuklardan oluşuyordu. Bunlara ek olarak 100.000 civarında tahmin edilen sivil siyah Afrikalı öldürülmüştü.

Toplama kamplarına toplananların imhası için Heinrich Himmler ve Reinhard Heydrich görevlendirilmişti. Himmler ve Reinhard, Hareket Birlikleri (Einsatzgruppen) adı verilen infaz birlikleri kurmuştu. Bu birlikler SS (Schutzstaffel) kuvvetlerinden, polislerden ve Wehrmacht (Nazi Savunma Gücü) askerlerinden oluşturulmuştu. Nazilerin yıllar boyu beyin yıkaması sonucu ırkçılık Alman askeri arasında çok yaygınlaşmıştı. Hareket Birlikleri kamptaki esirleri ormana götürüyor ve kendi mezarlarını kazabilmeleri için onlara kürek veriyordu. Hareket Birlikleri esirleri kurşuna dizerek öldürüyordu. Heinrich Himmler, bu uygulamanın çok yavaş olduğuna karar vermişti. Böylece toplu mezarların kazılmasını emretmişti. Bu yöntem bile onlar için çok zaman alıyordu. Bu sefer SS’ler Kiev yakınlarında “Babi Yar” olarak bilinen 150 metre uzunluğunda,30 metre genişliğinde ve 15 metre derinliğinde bir hendek hazırlamışlardı. Buraya getirilenler son ana kadar oraya neden getirildiklerini bilmiyorlardı. Esirler çukurun önüne getirilerek makineli tüfeklerle taranmıştı. Hareket Birlikleri tarafından 2 günde (29–30 Eylül 1941) 33.771 Yahudi bu hendekte idam edilmişti. Katliamdan 29 kişi ölü taklidi yaparak sağ olarak kurtulmuştu. Bunlardan biri olan Dina  Pronicheva yaşadıklarını Babi Yar isimli bir kitapta anlattı. Daha sonraki aylarda Babi Yar’da katliamlar devam etmişti. Kiev’deki Alman işgali bitene kadar Babi Yar’da 100.000 kadar insanın katledildiği düşünülmektedir. Babi Yar Nazi katliamlarının sadece biridir. Naziler tarafından birçok katliam gerçekleşmişti. Fakat hiçbiri 29–30 Eylül tarihleri arasında Babi Yar’da gerçekleşen katliam kadar yoğun olmamıştı.

Toplama kamplarında çeşitli işkenceler ile ölenlerde olmuştu. Ölümlerin bir kısmı Nazi doktorların akıl almaz deneyleri sonucu gerçekleşmişti. Kamplardakilerin tek düşmanı Naziler değildi. Naziler tarafından kurşuna dizilmeden önce açlık ve hastalıklarla birçok Yahudi ölmüştü. ABD ordusuna bağlı bir subayın anlattıklarına göre, esirler açlıktan karıncaları yiyordu. Kamplardaki kötü şartları daha iyi anlayabilmek için Belsen toplama kampında kadın hastalardan sorumlu kadın sağlıkçının anlattıklarına kulak verelim:

     “Kamplarda neredeyse yatak ve battaniye yoktu. Tutukluların hepsi çıplak zeminde yatıyordu. Bu sebeple çoğu hastalıktan öldü. Geri kalanların bir kısmı ise açlıktan öldü. Kamptakilerin %75’i hastalıklardan muzdaripti. Günde ortalama 250 kadın ölüyordu. Ölen erkek sayısı çok daha fazlaydı. Ana kamplarda yaşam çok zordu. Oralarda binlerce insan açlıktan öldü. İngiliz ordusunun buraya gelmesinden 2 gün önce bir kızıl haç ekibi kampa yemek getirdi. Bundan iki ay önce kampa 250 kilogram çikolata gönderilmişti. Ancak mahkumlara 10 kilogram dağıttılar. Geri kalan SS komutanlarınca paylaşılmıştı.”

Kamplarda yaşayanlar, oralardan sağ kurtulan çok az insan tarafından anlatılmıştır. Kamplarda yaşanan akıl almaz vahşetlerden bir tanesi şöyledir: Kamp içinde bulunan devasa bir ahşap binaya 200’den fazla kişi doldurulmuş. Ve bina ateşe verilmiş. Kaçmak isteyenler ise otomatik silahlarla taranmış. Yine de bazıları bu cehennemden kurtulmayı başarmış. Ancak son anda kamp çevresinde elektrik verilmiş dikenli tellerde kömürleşerek can vermiş.
 
Himmler, Hareket Birlikleri’nden birinin çalışmalarına katılmıştı. Bu toplu ölümlerin askerler üzerindeki psikolojik etkileri dikkatini çekmişti. Bu yüzden alternatif yöntemler aramaya başlamıştı. Bu arayışı içlerine gaz boruları sarkıtılan odacıkların kurulması fikrini,1 sene sonrada gaz odalarını ortaya çıkardı. Gaz odaları aslında 1789 Fransız Devrimi başında bulunan bir ölüm yöntemiydi. Hatta Almanlardan önce bu yöntem 1920'lerin başında, ABD'de idam mahkumları için kullanılmıştı.

   Kamptaki insanlar toplu duş alacakları yalanıyla gaz odalarına alınmıştı. Odaların tavanındaki duş başlıkları bu ölüm odalarına banyo süsü vermişti. Gaz odasının yan tarafında gaz verilişinin ve gaz basıncının kontrol edildiği bir teknik oda bulunuyordu. Zehirli gaz verilmek suretiyle öldürülen insanların cesetleri gaz odalarından sonra krematorya adı verilen odaya alınıyordu. Ve buradaki fırınlarda yakılıyorlardı. Ayrıca Naziler gaz odalarının farklı bir versiyonunu da kullanmıştı. Kamyonlara başka bir kampa götürüleceklerini sanan Yahudiler doldurulduktan sonra, kamyonun egzoz dumanını kamyonun arka kısmına bağlanmış ve bu yolla kamyondaki Yahudilerin egzoz gazından boğulması sağlanmıştı.

Nazi işkenceleri, kurşunları ve gazları yanı sıra açlık ve hastalıklardan ölen Yahudi sayısı 6 milyon civarındadır. Bunlara ek olarak on binlerce akıl ve beden hastası, çingene ve Nazi muhalifi öldürülmüştür. Nazilerin kullandıkları bazı ölüm yöntemleri onlardan öncede kullanılmış yöntemlerdi. Fakat bu yöntemler daha önce bu kadar insanın canını almamıştı.

2.Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi Partisi’nin önde gelen 24 ismi Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nde “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından yargılandı.12 sanık (Goering, Ribbentrop, Keitel, Kaltenbrunner, Rosenberg, Frank, Frick, Streicher, Sauckel, Jodl, Seyss­Inquart ve Bormann) idama mahkum edildi.3 kişi (Hess,Walther Funk ve Raeder) 10–20 yıl arasında hapis cezasına çaptırıldı. Üç sanık (Hjalmar Schacht, Franz von Papen, Hans Fritzsche) beraat etti. Ölüm cezaları, iki istisna ile 16 Ekim 1946’da yerine getirildi. Göring idam saatinden kısa süre önce intihar etti. Bormann ise hâlâ bulunamamıştı. 1972 yılında Lehrter İstasyonu'nun yapımı sırasında gömülmemiş iki adet ceset bulundu. Yapılan araştırmalarda iki cesedinde siyanür içerek öldüğü saptandı. Yapılan DNA testlerinden sonra cesetlerden birinin Hitler’in doktoru Ludwig Stumfegger’e diğerinin de Martin Bormann’a ait olduğu tespit edildi. Diğer 10 sanık asıldı, cesetleri yakıldı ve külleri Jizera Nehri’ne atıldı. Hapis cezasına çarptırılan yedi önemli savaş suçlusu, Berlin’deki Spandau Hapishanesi’ne iade edildi. Ve böylece Naziler tarafından öldürülen milyonlarca insanın intikamı sembolik olarak alınmış oldu.
                                                          
                                                                                                          Tuna ÜZER 
                                                                                                            tunauzer@gmail.com