25 Ağustos 2013 Pazar

Sakarya Meydan Muharebesi'nin Fedakâr Başkumandanı


 SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ'NİN FEDAKÂR BAŞKUMANDANI


  Kütahya-Eskişehir Savaşı’nı kaybeden Türk Ordusu,daha fazla kayıp vermemek ve tekrar toparlanmak için zor bir karar ile Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmişti.Muharebe döneminin en buhranlı zamanı yaşanıyordu.Asker kaçaklarını önlemek,asker ve teçhizat arayışı,Sakarya Nehri’ne doğru ilerleyen Yunan Ordusu,mecliste yükselen ve sertleşen muhalif sesler,ölü ve yaralılar ile dolu hastaneler,yenilginin neden olduğu moral bozukluğu ve endişeler…
  
    Ordunun çekilişi mecliste çok sert tartışmalara neden olmuştu.Mustafa Kemal ve Mustafa Fevzi Paşa meclisi sakinleştirmeye ve sert eleştirilere göğüs germeye çalışmıştı.Meclisin Kayseri’ye taşınması konusu tansiyonu daha da yükseltmişti.Yunan Ordusu Sakarya’da durdurulamaz ise Ankara’ya girecek ve Ankara düşecekti.Yunan Ordusu’nun Ankara’ya girmesi ise çok büyük bir felaketi ve korkunç bir durumu doğuracaktı.Bu endişeyi paylaşan Mustafa Kemal ve Mustafa Fevzi Paşa işi şansa bırakmak istememişti.Ve meclisin Kayseri’ye taşınmasına karar verdiklerini açıkladılar. Ordu’nun geri çekilmesi tartışmalarının sürdüğü,cephelerin çöktüğü,ordunun geri çekildiği ve Yunan Ordusu’nun Sakarya Nehri’ne yaklaştığı vahim bir durumda Meclis’te siyasi bir kriz patlak vermişti.Krizin çıkmaza sürüklendiği ve morallerin çöktüğü bir durumda Dersim Mebusu Diyap Ağa söz hakkı istemiş ve kürsüye çıkmıştı.Bu Diyap Ağa’nın ikinci ve son kürsüye gelişi idi;ilki mebus yemini etmek içindi.Diyap Ağa: 

"Efendiler! Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga ederek ölmeye mi ?" 

   Mebuslar, meclisin taşınmasına karşı çıkmıştı. Bu karşı çıkışta Diyap Ağa’nın cesaret veren konuşmasının ve Milli Mücadele’ye ölümüne bağlılığının rolü büyüktü. 

   Yunan Ordusu yenilen Türk Ordusu’na öldürücü darbeyi vurmak için zaman kaybetmeden hazırlıklarını yürütüyordu. Yunan’ın tekrar saldırıya geçeceği,Türk tarafınca bilinen ve endişe ile karşılanan bir gerçekti.Türk Ordusu’nun ve Meclis’in kaybedecek zamanı yoktu.Cepheleri teftişe gönderilen mebus heyeti,2 Ağustos 1921 tarihinde meclisi durumun vahimliği konusunda bilgilendirmişti.Heyet,olağanüstü önlemlere ihtiyaç olduğunu ve bu önlemlerin hiç zaman kaybedilmeden alınması gerektiğini meclise anlatmıştı.Olağanüstü önlemleri almak ve hızlı bir şekilde uygulamak için ordunun başına Mustafa Kemal’in geçmesi önerisinde bulunmuşlardı.Bu öneri mecliste dalgalanmalara neden olmuştu.Mustafa Kemal’in askeri yeteneğine güvenenlerin yanı sıra Enver Paşa’nın diktatörlüğü hafızalarda taze iken Mustafa Kemal’e başkumandanlığın verilmesini endişe ile karşılayanlar da vardı.Mustafa Kemal ise bu zor görev için aceleci davranmamış ve kendisini ordunun başına geçirmek isteyenlerin samimiyetini tartmıştı.O vakitler meclis içinde Mustafa Kemal’in bir şekilde harcanıp şahsının geri planlara atılmasını istemeyenler yok değildi.Mustafa Kemal’in başkumandanlığında ordunun bir yenilgi yaşaması onların işine gelecekti.Meclis başkanlığı görevini yürüten Mustafa Kemal son ana kadar tartışmaları bir köşede dinlemek ile yetinmişti. 

  4 Ağustos’taki gizli oturumda sessizliğini bozan Mustafa Kemal,kendisine gösterilen güvene teşekkür ettikten sonra,başkumandanlığı kabul ettiğini ancak arzu edilen başarıyı sağlayabilmek için meclisin yetkilerinin de kendisine devredilmesini isteyen bir önerge verdi.Diktatörlük endişelerini gidermek için milli hakimiyete bağlı kalacağının garantisini vermiş ve samimiyetini göstermek için bu yetkinin 3 ay gibi kısa bir süre ile sınırlandırılmasını istemişti.Fakat bu garantiyi verdiği halde mecliste itirazlar ve tartışmalar başlamıştı.Endişelere,itirazlara ve tartışmalara son noktayı koymak için kürsüye çıkan Mustafa Kemal,uzun konuşmasıyla meclisi ikna etmeyi başarmıştı."Başkumandanlık Kanunu" önergesi 5 Ağustos Cuma günü meclis gündemine gelerek gizli oylamada 13 ret oyuna karşılık 169 oyla kabul edilmişti.Hemen arkasından açık oturumda yapılan oylamada 184 üyenin oybirliği ile  Mustafa Kemal,Başkumandan olmuş ve meclisin yetkilerini kullanması onaylanmıştı.8 Temmuz 1919 tarihinde çok sevdiği askerlik görevinden istifa etmek zorunda kalan Mustafa Kemal,bu muazzam yetkileri ve sorumluluğu üstlendiğinde 40 yaşında idi.

 
   Başkumandan hiç zaman kaybetmeden 7 – 8 Ağustos tarihlerinde perişan haldeki orduyu güçlendirmek amaçlı "Tekâlif-i Milliye Emirleri"ni yayınlamıştı.Genel seferberlik ilanından sonra,12 Ağustos 1921 tarihinde Batı Cephesi Karargâhı’nın bulunduğu Polatlı’ya gelmişti.Yunan taarruzundan önce ki hazırlıkları incelemek için yanındaki heyet ile cepheye yakın bir tepeye çıkmıştı.Başkumandan çevreyi dürbün ile inceledikten sonra yere serili harita üzerinde planlar yapmıştı.İncelemeler bitince Mustafa Kemal Paşa tepeden inmek için atına tam binerken,bir şeylerden ürken at parlayınca,ayağı üzengiden kayıp yere düşmüş,sol böğrünü yerdeki bir taşa çarpmıştı.İsmet Paşa’ya tutunarak zorlukla ayağa kalkmıştı.Ürken atı yanına getirtmiş,okşayıp öpüp atı sakinleştirmişti.Tepeden yavaş yavaş indikten sonra otomobiller ile çok yavaş ilerleyerek Polatlı’ya gelmişlerdi.Mustafa Kemal Paşa vagonuna çekilmişti.Başkumandanın ilk muayenesini Cephe Sağlık Müdürü Dr.Murat Cankat yapmıştı.Sağlık Müdürü’nün tahminine göre Mustafa Kemal Paşa’nın bir ya da iki kaburgası kırıkmış ve kırılan bir kaburga Paşa’nın ciğerine batmıştı.Kırık kaburganın ciğere batması Başkumandan’ın sesini kısıyor ve nefesini kesiyordu.Bunun yanında şiddetli bir acı yaşıyordu.Başkumandan’ın sağlık durumunun netlik kazanması için röntgeninin çekilmesi gerekiyordu.O zamanlar tek röntgen cihazı Ankara’daki Cebeci Hastanesi’nde bulunuyordu.Mustafa Kemal Paşa’nın  bir an önce Ankara’ya gitmesi gerekiyordu.Hastaneye hazırlık için gizlice haber ulaştırılmıştı.Yolculuk için trenin hazırlanma emri verilmişti.Olay gizli tutulacaktı. 
   
   Ankara’ya varan Başkumandan’ın röntgeni çekilmiş ve doktorlar kırık bölgeye müdahale etmişti.Müdahaleyi yapan doktorlardan Prof.Dr.Mim Kemal Öke Başkumandan’ın durumunu şöyle anlatır: 

"...Cephede ürkmüş bir at kaburga kemiklerini kırmıştı.Çok acı çekiyorlardı.Üstelik,kırık kemiklerden biri ciğerine batmaktaydı.Nefes almakta bile güçlük çekiyorlardı.Bu ızdırabın içinde bile,hiç durmadan cepheyi,savaşı düşünüyorlardı.Bu maddi acılar,hele bu kırık ağrıları, hele ciğerine batmakta olan kemiğin verdiği ızdırap...Sadece biri bile insana,içinde yaşadığı dünyadan alıp sade kendi bencil dünyasına sürükler.En yakınlarını,en sevdiklerini bile düşünecek hal bırakmaz hastada...Nihayet güç halde elde ettiğimiz bir plaster ile kırık tarafı tespit ettik...Biraz rahatladılar. "  

  Başkumandan’ın kırılan sol kaburgası alçıya alınamadığı için Dr.Mim Kemal Öke,belden yukarısını kalınca bir band ile sıkıca sarmıştı.Kırık kaburganın zamanla kaynayıp iyileşmesi beklenecekti.Sürekli cepheyi düşünen Başkumandan’ın bir süre hareket etmeden ve az konuşarak dinlenmesi gerekiyordu.Dr.Mim Kemal Öke : 

"Paşam,yatarak ve az hareket ederek dinlenmeniz gerekiyor.Aksi takdirde kaburgadaki kırık,ciğerdeki tahriş,başımıza çok iş açar.Velhasıl cepheye dönmeniz mümkün değil.Yoksa ölürsünüz."

 Odada bulunan Dr.Adnan Adıvar,Dr.Refik Saydam,Dr.Şemsettin Bey ve Dr.Murat Cankat bu kati tavsiyeyi başlarını sallayarak onaylamışlardı.Başkumandan’ın bu durum karşısındaki tavrını Prof.Dr.Mim Kemal Öke şöyle anlatır: 

"Kesin olarak yatmaları,kımıldamamaları gerekiyordu.Fakat kendilerine söz geçirmek mümkün olmadı."

    Tedaviden sonra Başkumandan Çankaya’ya dönmüştü.Kendisini ziyarete gelen bakanlara yarın (17 Ağustos 1921 - Kazadan 5 gün sonra)  cepheye döneceğini söylemişti.Yanındakiler bakanların moralini yükseltmek için böyle söylediğini düşünmüştü.Ta ki cepheye gitmeye karar verdiği günün sabahında tıraş olmuş ve giyinmiş bir şekilde görününceye kadar.Muhafız Alayı Komutanı Yüzbaşı İsmail Bey’e yarın taburu ile beraber cepheye hareket etmesini emretmişti.Akabinde arkalığı öne ve arkaya yatan bir koltuk bulunmasını istemiş ve demiryolu ambarına bakılmasını tavsiye etmişti.Tren yolculuğunu bu yatan koltuk ile yapacaktı.1 saat sonra cepheye hareket edeceklerini söylediği vakit,yaverleri Başkumandan’a doktorların tavsiyesini hatırlatmışlardı.Ordunun kendisine ihtiyaç duyduğunu,ordunun ve meclisin zor günler geçirdiğini ve üzerindeki ağır sorumluluğu hiç unutmayan Başkumandan,yaverlerine şöyle cevap verdi: 

"Böyle günde yatılır mı çocuk ?"

 Başka herhangi bir insanın yatağında kımıldanamayacağı bir sağlık durumunda Başkumandan Mustafa Kemal Paşa,Sakarya Savaşı’nı yönetmek üzere tren ile cepheye gitmişti.O esnada Yunan Ordusu cepheye biraz daha yaklaşmıştı.Yunan Ordusu morali yüksek ve Türk Ordusu’na göre asker sayısı ve teçhizat bakımından daha üstündü.Böyle bir özgüven ile ilerleyen Yunan Ordusu,1 ay sonra kendisine büyük bir yenilgi yaşatacak olan hasta Başkumandan’ın kendisine yaklaştığından habersizdi. 

 Başkumandan iyi görünmeye çalışıyordu fakat kımıldadıkça acı çekiyor ve Başkumandan'ın yüzü terliyordu.Çalışmalarını karargâh odasındaki arkaya yatan koltukta sürdürmüştü.Mecbur kalmadıkça hareket etmemiş ve böylelikle doktorların tavsiyesini az da olsa yerine getirmişti. 

  Başkumandan’ın cepheye geldiği 17 Ağustos 1921 tarihinden 6 gün sonra 23 Ağustos 1921’de Yunan Ordusu taarruza geçmiş ve Sakarya Meydan Muharebesi başlamıştı. 

  Sakarya Muharebesi,100 kilometrelik cephede  22 gün 22 gece sürmüştü.Sakarya Muharebesi,tarihin en kanlı savaşlarından bir tanesi olup,Türk Ordusu çok sayıda subayını şehit verdiği için "Subaylar Savaşı" olarak da anılmıştır.

"Hatt-ı müdafaa yoktur;sath-ı müdafaa vardır.O satıh bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz." emrini bu muharebede veren Mustafa Kemal Paşa,Sakarya Muharebesi’ni "Melhame-i Kübra" ifadesi ile anardı.Yani "çok büyük ve kanlı savaş" 

 İsmail Habip Sevük,Sakarya Muharebesi’ni şöyle tasvir etmiştir: 

"13 Eylül 1683 günü Viyana'da başlayan çekilme,238 sene sonra (13 Eylül 1921) Sakarya'da durdurulmuştur."   

    Sakarya Muharebesi,Milli Mücadele’de kırılma noktası olmuş ve Türk Milleti’nin kaderini tayin etmişti.Bu önemli savaşı Türk Ordusu Başkumandanı Mustafa Kemal Paşa,kendi sağlığını hiçe sayarak cephede yönetmişti.Muharebeden sonra o günlerdeki sağlık durumundan bahsederken muharebenin son taarruz emrini verdiğinde kaburgasının iyileştiğini söylemişti.Başkumandan’ın bu fedakârlığına karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisi,İsmet Paşa ve Fevzi Paşa'nın  teklifi üzerine Mustafa Kemal Paşa’ya "Gazi" unvanını ve "Mareşal" rütbesini vermişti.Mustafa Kemal Paşa,meclisin bu kararına bir teşekkür konuşması ile karşılık vermiş ve "Gazi" unvanının ve "Mareşal" rütbesinin asıl sahibinin Türk Ordusu olduğunu belirten bir bildirge yayımlamıştı.


                                                                                                                                                           Tuna ÜZER 
                                                                                                                        tunauzer@gmail.com

Yararlanılan Kaynaklar:

Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman
Ama Hangi Atatürk - Taha Akyol 
Atatürk Kronolojisi - Oktay Mert
Anılarla Mustafa Kemal Atatürk - İsmet Kür