İlk Türk Devletlerinin Kuruluşunu
Etkileyen Faktörlere ve İlk Türk Devletlerinin İdare Teşkilatına Genel Bir
Bakış
Devletler üzerinde
kuruldukları coğrafya ve toplumsal-ekonomik yapıların eseridir. Orta Asya’da
kurulan ilk bozkır devletlerinin yapısını belirleyen en önemli faktör
coğrafyaydı. Bozkır devletlerinin varoluş, gelişim ve yok oluş aşamalarını
hakkı ile anlayabilmek için bozkır coğrafyasının özelliklerini ve bozkır
halklarının yaşayış tarzını bilmek gerekir. Orta Asya bozkırı, birbirinden
çetin iklim ve yer şekillerine sahip geniş bir araziydi. Bu çetin şartlar ve
bozkır toprağının elverişsizliği, coğrafya insanının hayvancılıkla uğraşmasını
kaçınılmaz kılmıştı. Ancak iklimsel koşulların değişkenliği ve hayvanlar için
gerekli çayırlık alanların sınırlılığı, göçebeliğin hayat tarzı olarak
belirlenmesine yol açmıştı. Bu sebeplerin doğurduğu göçebe çobanlık, eski Türklerin
hem yaşam biçiminin hem de geçim kaynağının esasını oluşturmuştu. Göçebe
çobanlıkla uğraşan topluluklar ömürlerini, yağışlı ve çayırlı bölgelerin bitmek
bilmez arayışı, coğrafyanın sertliği, kaynakların kısıtlılığı, paylaşım
mücadelesi içerisinde geçirmekteydi. Mücadele alanının genişliği sebebiyle at,
göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti. Bu yaşam biçimi bozkır
toplumlarının savaşçı ve at kullanımında maharetli bir karaktere sahip olmasını
sağlamıştı. Bu yaşam biçiminin diğer önemli sonucu ise güçlü orduya sahip
tarihin en hareketli devletini ortaya çıkarmasıdır.
Bu olumsuzlar arasında
göçebelerin hayatta kalması ancak bir sürü sahibi olmasına ve sürüsünü
koruyabilmesine bağlıydı. Göçebenin hayatta kalmasını sağlayan çobanlık geniş
alan gerektirirdi. Üretim çapının artışı etnik çeşitliliği de beraberinde getirmişti.
Çobanlık hayat tarzı küçük aile tipini gerektirmiş ancak korunma veya yağma
zamanlarında bir araya gelmeyi zorunlu kılmıştı. Yaşam sahasının çetin ve geniş
oluşu, bozkıra hâkim düzensizlik ortamı, aileleri kabileler oluşturmasına
kabilelerinde boylar halini almasına neden olmuştu. Otlak ve sürülerin
korunması veya komşu otlak ve sürülerin yağmalanması gerekçeleri ile bir araya
gelen aileler arasındaki birliktelik uzun süreli olmamış, amacın kaybolması veya
daha karlı ittifaklar aileleri farklı tutumlara sevk etmişti. Çin tehdidi gibi
boyların ve bodunların güçlerini aşan güçlükler ve kıtalar ötesi hedefler
örgütlenmeyi zorunlu kılmış ve ilk bozkır devletlerinin ortaya çıkmasını
sağlamıştı. Böylece yaşam şartları ve hedefler örgütlerin uzun ömürlü olmasını
engellemiş ve ilk Türk devletlerinin, ortak amaç çerçevesinde bir araya gelmiş
boylardan oluşan konfederasyon tipi kısa ömürlü devletler olmasına neden
olmuştu.
Yukarıda sayılan
şartlar içerisinde kurulan ilk Türk devletleri olan Hun, Göktürk ve Kutluk
devletleri neredeyse birbirinin aynısıdır. Bu devletlerden sonra kurulan Uygur
Devleti de bu şartlar içinde kurulmuştur. Fakat yerleşik hayata geçmeleri ile
birlikte farklı bir görünüm kazanmışlardır.
Çoğu Türk Devleti gibi
ilk Türk Devletleri de karizmatik ve güçlü görünüme sahip bir lider etrafında kurulmuştu.
Devlet teşkilatının merkezinde kağan yer almakta ve maiyeti üzerinde güçlü bir otoritesi
bulunmaktaydı. Eski Türklerde kağan ismini alan bu hükümdarın yönetim
yetkisinin Tanrı ihsanı olduğu düşünülmekteydi. İnanışa göre; Tanrı insanoğlunu
yaratmış ve kağanı bu insanlığın başına hükümdar kılmıştı. Tanrının, kutlanan
kağana tüm dünyanın idaresini vaat ettiğine inanılmıştı. Hun, Cengiz, Timur ve
Osmanlı İmparatorluklarındaki cihan hâkimiyeti arzusu bu inanışın bir sonucudur.
Tanrının bu ihsanı koşulsuz değildi, hakanın da bu yetkiyi devam ettirebilmesi
için, Tanrının yolunda savaşması, halkını dış tehditlerden koruyarak refah
içinde yaşatması, adaleti sağlaması ve en önemlisi töreye uyması gerekmekteydi.
Tanrının kağanı kutladığı/kutsadığı düşüncesi bilindiği üzere kut anlayışıdır. Kağanın
ülkenin doğu kısmında bulunması, tahtın ve otağın doğuya bakması ve kağanın
otağ kapısından çıkınca kutsal güneşi selamlaması gibi sembolik uygulamalar hep
bu inanışın bir yansımasıdır. Kağanlar kullandıkları unvanlarda özellikle Tanrı
ile yakınlıklarını göstermeye çalışmış ve kağanın soyu anlatılırken efsanevi
öğeler seçilmişti. Kurucu ataların dişi kurt tarafından yetirilmesi ve
demircilik yeteneği ile dağın eritilmesi en bilinen motiflerdir. Kağan böylece
iktidarını daha da meşrulaştırmış ve daha da güçlendirmiş olmaktaydı. Metafizik
söylemlerle devlete meşruiyet sağlamak yöntemi, o kadar etkili ve inandırıcı
bir nitelemeydi ki Avrupa’da Fransız Aydınlanması’na bizde ise Cumhuriyet’e
kadar neredeyse tüm yöneticilerin referans noktası olmuştur. Yönetim yetkisinin
Tanrı kaynaklı olduğu inanışı o dönem tüm zamane devletlerinde mevcuttu. Fakat Türk
kağanının Tanrı tarafından görevlendirilmiş olması Bizans İmparatoru gibi aziz
veya Sasani şahı gibi yarı-tanrı görülmesine yol açmamıştı. Başarısız seferler,
ekonomik yoksunluk, adaletsizlik veya törenin uygulanmaması gibi kötü idare
biçimleri kağanın hükümdarlığını sonlandırmıştır. Kağanın belirlediği varisin
kurultayca reddedilmesi ve kağanın hükümdarlığının kurultayca sonlandırılması
kut anlayışının kağana ve ailesine hayat boyu bağışlanmadığını göstermektedir. Bu
süreçte kuşkusuz en büyük rolü kurultay oynamaktaydı.
Toy
adı verilen kurultayın yılda üç defa toplanması törenin gereğiydi. Toylara
katılan boy ve bodunların lider ve yardımcıları katı bir protokol çerçevesinde
ağırlanmaktaydı. Boy ve bodun liderlerinin toy ve devlet içindeki konumları
gösterdikleri başarılara göre değişmekteydi. Toylara, Moğollarda sadece asiller
katılırken, Hun ve Göktürklerde boy liderlerinin yanı sıra halk da iştirak
edebilmekteydi. Yılın ilk toyunda ağırlıklı olarak dinsel ritüeller yerine
getirilmekte, yeni yıl için selamet ve zafer dilemek için tanrıya
yakarılmaktaydı. Yılın ikinci toyunda ise daha çok siyasi gündem ağırlık
kazanmaktaydı. Kağan seçimi, politikaların gözden geçirilmesi ve hedefler
doğrultusunda görev ve yetki dağılımı bu toyun ele aldığı konular arasındaydı.
İkinci toy ilkbahara denk geldiğinden şenlik havasında geçer, ziyafetler
verilir, oyunlar düzenlenir, tanrılara kurbanlar adanır ve bu fırsatla boylar
arasındaki ilişkiler geliştirilirdi. İlkbahar toyuna katılım şartı ve aksi hali
devlete ihanet ile bir görülmekte, davete uymamanın önce Tanrıya sonra kağana
hakaret olduğu düşünülmekteydi. Son toy sonbaharda toplanır ve devletin gücünün
anlaşılması için insan ve hayvan sayımı yapılırdı. Toy normal zamanlar dışında
olağanüstü nedenler ile kendiliğinden ya da kağanın çağrısı ile toplanıyordu.
Devletin kuruluş yasasının belirlendiği ilk toy en büyük toy olma özelliğini
taşıyordu. Toyun siyasal karakterinin yanı sıra yasa yapma işlevi de mevcuttu.
Her ne kadar yasa yapma süreci kağan tarafından başlatılıyor ve onun
kontrolünde gerçekleştiriliyor olsa da toy üyeleri yaptıkları katkılar ile töre
oluşumunda önemli bir paya sahip oluyorlardı. Toyun onayı ile işlerlik kazanan
kağan töreleri, halk içinden çıkan törelerle beraber devletin siyasi ve sosyal
yapısını şekillendiren yasaları oluşturuyordu. Yazılı olmayan kurallardan
oluşan töre, Eski Türklerin siyasal ve sosyal hayatında büyük öneme sahipti.
Tecrübelerden ve kağanların uygulamalarından meydana gelen töreyi, hem mevcut
topraklarda hem de ele geçirilen topraklarda vakit kaybetmeden uygulamak, tahta
oturan kağanın ilk icraatları arasındaydı. Bu törelerin uygulanması ve
törelerin gerektirdiği cezaların infazı başta kağan olmak üzere boy beyleri
dâhil diğer tüm yöneticilerin sorumluluğundaydı. Yönetici zümrenin töre
cezalarından neredeyse muaf olduğunu ya da cezaların yöneticilere çok hafif
şekilde uygulandığını ve böylece yönetici zümrenin adalet sisteminde
ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunu belirtmek gerekir. Bu ayrıcalığı günümüzdeki
yasama dokunulmazlığına benzetmek mümkündür. Hayatın zorlukları töreleri mümkün
olduğunca sertleştirmiş ve göçebe hayat şartları cezaların oluşumda birinci
dereceden etkin rol oynamıştı. Göçebe hayatında hapsetme gibi bir cezanın
imkânsızlığı ağır suçların infazında idamı ve daha hafif suçlarda da tazminat
ödeme uygulamasını zorunlu kılmıştı. Kağanın bulunmadığı dönemlerde toy, aygucı
unvanlı kağan danışmanı başkanlığında toplanıyordu. Kağan danışmanının protokoldeki
yeri her zaman için kağanın yan tarafıydı. Aygucıların toy içerisindeki varlığı
ve devlet idaresindeki konumları belirleyiciydi. Kağanlar gibi onlarda
bulundukları konumun kendilerine tanrı hediyesi olduğunu düşünüyorlardı.
Aygucı’nın kağan karşısındaki konumu bir danışmandan öteye gitmemişti. Ancak bu,
kendilerini devletin ve törenin koruyucusu ve kurtarıcısı olarak görmelerini engellememiştir.
Günümüzde en çok bilinen aygucı Göktürklerdeki Tonyukuk’tur. Danışmanların yanı
sıra kağana idarede yardımcı olan buyruk adında yardımcılarda vardı. Kağan
tarafından göreve getirilen buyruklar, toy kararlarının uygulanmasında
görevliydi. Buyruklar görevlerinde kağana karşı sorumluydu.
İdarede
kağan, boy ve bodun liderleri, aygucı ve buyruklardan başka kağanın eşi
hatununda yeri vardı. Hatta hatun, karar alma sürecinde kağan kadar etkiliydi.
Kendilerine ait otağları ve buyrukları bulunur, protokolde kağanın yanında yer alır,
diplomaside elçi gönderir ve kabul ederlerdi. Gerektiğinde naibe olarak
bizatihi tahta geçen hatunlarda görülmüştü. Bu bağlamda tarihin bilinen ilk
kadın hükümdarının bir bozkır devleti olan İskitlerde görülmesi bir rastlantı
değildir. Hatunlarında tıpkı kağanlar gibi tanrı inayeti taşıdığına inanılmaktaydı.
Kağanların evliliklerini belirleyen unsur, siyasetti. Bu nedenle kağan
eşlerinin güçlü bodunlardan olmasına özen gösterilir, gerektiğinde yabancı
hanedanlardan stratejik amaçlarla evlilikler gerçekleştirilirdi. Ancak böylesi
evliliklerin taht silsilesini bozmasına karşı azami özen gösterilmiş ve kağanın
ilk eşinin soylu Türk boyundan ve dolayısıyla veliahdın da bu anneden olmasına
dikkat edilmişti.
Eski
Türk Devletlerinde tahta geçme usulünün bir sisteme oturtulmayışı, adeta mevcut
karizmatik hükümdar modelini teşvik etmiş ve liyakat sahibi kişilerin başa
geçmesini meşru saymıştı. Bu sebeple Fatih Kanunnamesi’ne kadar sürecek ve
devletleri hızlı bir çöküş sürecine sürükleyecek kanlı veraset savaşlarına
neden olmuştu. Kuşkusuz bu sürecin gerilimini en fazla hissedenler veliahtlar,
yani tiginler olmuştur. Tiginler, kağandan sonra tahta geçme hakkına sahip
kağanın erkek kardeşlerinden ve erkek çocuklarından oluşuyordu. Tiginler, idare
sanatında gelişmeleri için devletin sağ veya sol kanadında başbuğluk görevlerine
getirilmişti. Bazen devleti oluşturan boyların birinin kontrolünün de verildiği
olurdu. Görevlendirme ile beraber tigine, güvenliğini sağlamak ve komutanlık
kabiliyetini geliştirmek amacıyla bir tümen asker tahsis edilirdi. Kağandan
sonra gelen en büyük makam devletin sol yanının idaresinden sorumlu yabguluk makamıydı.
Bu makam genellikle kağan kardeşlerine bahşedilmişti.
Boylar,
tıpkı devlet örgütünde görüldüğü gibi ordu teşkilatlanmasında da merkezi bir
öneme sahipti. İlk Türk Devletlerinde savaşçılık hayat şartlarının doğurduğu
olağan bir özellikti. Devletin daimi bir ordusu yoktu. Barış zamanın da normal
hayatlarını yaşayan boy liderleri ve birlikleri, savaş zamanında birleşerek
devletin federasyon ordusunu oluşturuyordu. Bu ordunun başkomutanı kağandı.
Kurmaylık ve ordu komutanlığı görevlerini de kağanın yardımcıları ve kardeşleri
üstlenmişti. Eski Türk Devletleri devlet teşkilatlanmasın da belki yerleşik
haldeki devletlerin gerisinde olabilir, fakat ordu teşkilatlanmasın da
uyguladıkları onlu sistem, tarihteki orduların çoğu tarafından kabul görüp
uygulanmış ve hale uygulanmaktadır.
Sonuç
olarak sayılan bilgiler bize Eski Türk Devletlerinin meydana gelmesinde ve Eski
Türklerin hayat tarzının belirlenmesinde coğrafyanın en belirleyici unsur
olduğunu göstermektedir. Eski Türklerin yaşayışlarını düzenleyen diğer en
önemli unsur ise töre olmuştur. Cumhuriyete kadar uzanan kut anlayışının ve
Fatih Kanunnamesi’ne kadar varlığını sürdüren ve birçok Türk Devleti’nin erken yıkılmasına
neden olan tahta geçme usulünün belirsizliğinin Eski Türk Devletlerinden miras
kaldığı görülmektedir. Karizmatik lider modelinin varlığını günümüzde de
görmemiz mümkündür. Eski Türklerde kadının toplum içindeki önemli konumunun
devlet idaresine yansıması, güçlü yetkilere sahip Hatunluk makamını oluşturmuştur.
Eski Türklerde ordu teşkilatı ile idare teşkilatının yönetici kadrosu aynı
kişilerden oluşmuştur. Devletin yönetici zümresinin büyük bir çoğunluğu aynı
zamanda savaş dönemlerinde ordu kumandanlığı görevini ifa etmiştir. Bu sonucun
Türklerin ordu-millet anlayışı ile ilgili olduğu açıktır.
Tuna ÜZER
tunauzer@gmail.com